FITNESS

Boks: Bir Spordan Fazlası

Boks, zaman zaman tartışılan bir aktivite. Fakat ring içinde iki kişinin dövüşmesinden öğrenebilecek çok fazla şey var.

22 Haziran 2023 7 dk
Boks: Bir Spordan Fazlası

Herhalde son birkaç yıl içinde en fazla duyduğum argüman, çağdaş dünyada boksun bir yeri olmadığı argümanıdır. Spor basını içinden birçok dostum, “İki adamın birbirine yumruk attığı şey spor sayılamaz” demekten hiç bıkmaz. Bu yazıda benden kaçabileceklerini düşünüyorlarsa, yanılıyorlar.

Şaka bir yana, bu soruları çıkartan bakış açısını elbette ki anlıyorum. Buna karşılık sporun sözlükteki tanımını, “Kişilerin ve takımların birbirlerini karşı, başkalarının eğlencesi için rekabete girdiği, fiziksel kuvvet ve beceri isteyen bir aktivite” diye özetlersek yanlış olmaz. Boks bu genel geçer tanımın içini doldurmakta pek de zorlanmıyor.

Yine tarihteki rolüne bakarsak, sporun aslında bir savaş egzersizi olarak yaygınlaştığını görebiliriz. Arena’da kılıçlarla veya çıplak elle olsun fark etmez, dövüşmek, aslında ilk büyük spordu. Elbette insanlık ilerledi, buna bağlı olarak ahlaki değerlerimiz de değişti. Fiziksel şiddet, artık kolayca kabulleneceğimiz bir şey değil.

Ancak şiddeti kınamamız, hayatı daha kolay yapmadı. Adaletsizlik, hayatın her köşesinde. Ben her zaman boksun büyük bir eşitleyici olduğuna inandım. Boks bazıları için bir fırsatken, bazıları için de tek çıkış kapısı oldu. Yine boks, tuhaf şekilde adildir de: Bir taraf yumruk atarken, diğerinin eli armut toplamaz. Ring, güçlünün mazluma zulmettiği ve onu aşağıladığı bir yer değildir. Dövüşlerden sonra boksörler birbirine sarılır; çünkü birbirlerine saygı duyarlar. Bugün dünyada herkes birbirine ve yaptığı işe saygı duysa, insanlar birbirini aşağılamayı bıraksa bambaşka bir kültürümüz olurdu.

Muhammed Ali

Zira bizler şiddeti kınamayı öğrensek de toplumsal adaletsizliği yok etmeyi başaramadık. Kendimizi yukarıda görmekten vazgeçemedik. Boksu kınarken, boksun kendisinin, hayattan daha adil olduğunu unutuyoruz. Boks, gerçekten de şansları eşitler; taşrada veya gettoda doğanlara, mümkün olmayan bir hayatın kapılarını açar.

Muhammed Ali’nin en büyük rakibi Joe Frazier’ı düşünün: Frazier, Güney Karolina eyaletinde, tarla işçisi bir ailede doğmuştu. Neredeyse bir köleydi. Henüz bir çocukken, tarlada geçirdiği bir kazada sol kolu paramparça oldu; öyle ki hayatı boyunca sol kolunu düz tutamadı. Yani aslında sakat kaldı. Yine bir gün, tarla işçisi bir başka siyah çocuğa şiddet uygulayan beyazlara karşı geldiği için, 15 yaşında, doğru düzgün okuma yazma bile bilmeden, Philadelphia’nın yolunu tuttu.

Bir süre mezbahalarda çalıştı. Hobi olsun diye gittiği boks salonunda, ona “Şişko” dediler; “bu çocuktan hiçbir şey olmaz”. En sonunda kendisini amatör bir boksör olarak kanıtlayıp profesyonel olduğunda, bu sefer de “ağır siklet için ufak” olduğunu söylediler. Frazier gerçekten de sadece 1.81’di. Smokin’ Joe, profesyonel kariyerinin bir noktasında, sol gözünü katarakt yüzünden neredeyse tamamen kaybetti. Girdiği göz testlerine girdiğinde, önceden harfleri ezberliyor, dövüşmek için gerekli lisansı doktorları kandırarak alıyordu.

Muhammed Ali, birden fazla kere Frazier’a bel altı vurdu; aptal olduğunu söyledi, beyazların kölesi olduğunu ima ederek “Uncle Tom” lakabını taktı, hatta Manila’daki dövüşlerine kafiye yaparak Goril bile dedi. Ne var ki bir gözü yarı kör, sol kolu sakat dövüşen taşralı Frazier, boksun GOAT’unun en büyük rakibi oldu. Frazier, George Foreman’ın tonlarca gücü açığa çıkaran yumruklarına karşı altı defa düştü ve hepsinde tekrar kalktı. Manila’da, Ali’yle yaptığı son dövüşte antrenörü, 14’üncü raund’un sonunda havlu atmayıp, Frazier’ı ringe yollasa, belki o gün ölecekti. İki gözü de görmediği halde, ringe dönüp dövüşmek istiyordu.

Muhammed Ali

Joe Frazier, böyle bir adamdı. Yıllar sonra oğlu Marvis de dövüştü. Babası Joe’nun rehberliği altında, onca imkanla, en iyi beslenme imkanlarıyla en iyi antrenörlerin elinden geçti. Marvis, yetenekliydi de. Seçilmiş bir şampiyon olabilirdi. Ancak düşüşü elindeki imkanların fazlalığı yüzünden geldi: Marvis, aç değildi. Yeterince zorluk görmemişti. Mike Tyson’ın efsane antrenörü Cus D’amato’nun her fırsatta dile getirdiği gibi, gerçekten de boksun yüzde 90’ı kafada biter. Boks, insan zihni ve dirayeti için en büyük testtir. Birçok yönden insanın gerçek potansiyelini ortaya çıkarır.

İnsanlar bana sık sık, “Boks yapmalı mıyım?” diye soruyor. Maalesef bu sorunun yanıtı bende yok. Ancak kendim boks yapmayı denediğim sürede öğrendiklerimi anlatabilirim: Boks salonlarında şişirilmiş egolara, çıtkırıldımlara ve vazgeçenlere yer yoktur. Ne kadar ter akıtırsanız, mükafatınız o kadar bol olur. İltifatları her daim kulak ardı edip eleştiri ve azarları, kibrinizle değil kulağınızla duymanız gerekir. Çoğu zaman, yumruk atmaktan önce yumruk yemenin nasıl bir his olduğunu öğrenirsiniz. Gardınızda patlayan güçsüz bir sağ kroşe bile, adama “Ben burada ne yapıyorum” sorusunu sordurtur. İster üç ay ister beş yıl boyunca boks yapmış olun; ilk önce aynanın karşısına geçip kendinizle yüzleşirsiniz. Kendi yansımanızda her zaman bir açık bulabilirsiniz. Bu belki tekniğinizde bir gedik, ya da belki ruhunuzda kocaman bir çatlak olur; orasını bilemem.

Ayların ardından vardığım sonuç, boks için yeteneğimin olmadığıydı. Bu kısmı anlaşılabilir, zira 10 yaşında değil 30 yaşında başlamaya çalışmıştım. Ancak daha cesaret kırıcı olan, zihinsel açıdan yeterince güçlü olmadığımı fark etmemdi. Bir insan nasıl olup da 20-30 yıl boyunca bu işi yapabiliyordu? Bazıları, “Başka bir şansı olmadığı için” deyip işin içinden çıkıyor. Ama bu kolaya kaçmak olur; çünkü her profesyonel boksöre karşılık belki milyonlarca işsiz, mutsuz, hayattan vazgeçmiş ve sokakta yaşayan insan var.

Boks size bir fırsat sunar, ne kadarını kullanıp kullanamayacağınız size kalmış.

ring

Geçenlerde Mourinho’nun, “Ronaldo’ya, Drogba’ya veya İbrahimovic’e nasıl futbol oynayacağını öğretemezsiniz, onlara ancak bir takım halinde nasıl oynayacaklarını öğretebilirsiniz” lafı aklıma geldi. Sonra boksu düşündüm: Bugün Tyson Fury’e de Canelo Alvarez’e de nasıl boks yapacağını öğretebilirsiniz. Şöyle açıklayayım: Lennox Lewis, 30’larına gelmiş bir şampiyonken, kendisini yenen Oliver McCall’un ünlü boks antrenörü Emanuel Steward’ın kampına geçti ve birçok eksiğini kapattı. Steward, uzun kolları olan Lewis’e sol direğini etkili şekilde kullanmayı öğretti, yine içeriden dövüşen rakiplerin nasıl etkisiz hale getireceğini de. Kulağa saçma geliyor olabilir; neticede Lewis o noktada çıktığı 26 profesyonel dövüşün 25’ini kazanmış, olimpiyatlarda altın madalya almış bir şampiyondu.

Benzer bir hikaye Steward’ın yeğeni SugarHill Steward ve Tyson Fury arasında da yaşandı. Fury, depresyondan çıkmış ve yaklaşık 70 kilo vermişti. Fazla kilolaları ve güya formsuzluğu, her zaman bir soru işaretiydi. Ancak SugarHill, Fury’e kilo verdirmek yerine daha fazla kilo aldırdı. Böylece, rakibi Deontay Wilder’ın yastık yumruklu dediği, dövüşlerini puanla kazanan Fury, sonraki dört maçını da nakavtla kazandı. Yine benzer bir başka hikayede, Kevin Rooney ve Vinny Pazienza arasında geçti: Pazienza, 1.71’lik ufak tefek bir adamdı ve hafif siklette dövüşüyordu. Rooney’in tedrisatına girdikten sonra kilosu önce hafif orta siklete, en sonunda süper orta siklete kadar yükseldi. Rooney, ilk bakışta mantıksız gelse de Pazienza’nın 60’lardan 70’li kilolara yükseldiğinde daha iyi dövüştüğünü fark etmişti.

Tyson Fury

Boksta öğrenme hiç bitmez. Boksta her şeyi bildiğinizi sanıyorsanız, hiçbir şey bilmiyorsunuz demektir. Asıl bilgelik, hiçbir şey bilmediğini bilmekte yatar. Boksa tam olarak bu yüzden incelikli sanat derler; hayatı, düşünce kalkmayı, öfkeyi kontrol etmeyi, kibirli olmamayı, öğrenmenin asla bitmediğini hatırlattığı için. Bir insan karakterinde tüm bu özellikleri barındırsa, onun bilge olduğunu söylerdik.

Boksun ironisi de tam burada yatar: Birlikte yatıp kalkanların bile öğrenemediği boks, izlerken de anlaması bile zor bir spordur. Ringde olanları analiz etmek, eğitimsiz gözler için imkansıza yakındır. Ben son üç-dört yılımı sporu anlamaya harcamama rağmen, boksun her köşesinden yeni bir bilgi çıkıp beni mahcup etmeyi başarıyor. Boksla ilgili tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğim.

Eh, insan olanı biteni, işin arka planını anlayamazsa geriye ne kalır? İki adamın birbirini şuursuzca yumrukladığı, amiyane tabirle dayak attığı bir kavga.

İşte bu yüzden boks, asla tam olarak anlaşılamayacak. Belki gün gelecek, yasaklanacak ve suç kabul edilecek. Umarım o gün geldiğinde, biz insanlar kendimizi daha iyi tanımış oluruz.

Yiğit Tezcan
Yiğit Tezcan

SAYFA BAŞINA DÖN

ÖNE ÇIKANLAR

MAC+
KULÜP VE STÜDYOLAR