Avustralya Açık 2025: Melbourne’e Doğru
Novak Djokovic’ten Jannik Sinner’e, Iga Swiatek’ten Zeynep Sönmez’e Avustralya Açık’a dair bazı notlar…

11’in Peşinde
Tenisi tamamlamak diye bir şey olabilir mi? Bir sporda dağıtılan tüm ödülleri kazanmak, uzun yıllardır zirveden aşağıya düşmemek, pek çokları tarafından en iyisi olarak kabul görmek… Açıkçası bazı şeylerin son raddesine gelmek. Novak Djokovic bunu mümkün kıldı. Geçtiğimiz yaz Paris’teki oyunlarda Carlos Alcaraz karşısında oynadığı unutulmaz oyun ve karşılığında aldığı altın madalya ona bu inanılması güç tanımı getirecekti: Tenisi tamamlamak. Esasında bu bir anlamda lütuf, başka tür bir anlamda ise bir lanet. Kazanma ihtimali olan her şeyi kazanan, kariyerindeki tek noksanı, olimpiyat altın madalyasını Paris’te bulan Sırp raket bundan sonra ne için oynayacak? Motivasyon kaynağını nerede bulacak?

Avustralya Açık’ta 10 kez, tüm Grand Slam’lerde ise toplamda 24 kez mutlu sona ulaşan efsane isim, Melbourne’e hiç şüphesiz bir kez daha şampiyonluk için ayak basacak. Bazıları açık dönem öncesinde kazanıldığı için çok anlamlı bir rekor olmasa da Margaret Court’un 24 slam’lik rekorunu tarihin tozlu raflarına itmek isteyecektir. Ancak cevap, büyükleri diğerlerinden, fanilerden ayıran o gizde saklı. Roger Federer odadan çıkalı çok oldu. Geçtiğimiz aylarda kortlara veda eden Rafael Nadal’ı da artık buralarda göremeyeceğiz. O giz ise galip gelmek bir kenara, mağlup olmamayı arzulamak. Zira o emeklilik sohbetleri açıldığında hâlâ daha “Ne zaman?” sorusu üzerine değil, “Nasıl?” sorusu üzerine kafa yoruyor.
Geçtiğimiz günlerde Andy Murray’le yeni bir oyuncu-koç ortaklığına giriştiğinin haberini veren Novak Djokovic, bir kez daha şampiyonluğun en güçlü favorisi olarak korta çıkacak. Üstelik şampiyon olmak istiyorsa o yolda Grigor Dimitrov, Carlos Alcaraz, Alexander Zverev ve en sonunda Jannik Sinner’le karşılaşmak zorunda kalacağını biliyor. Efsane isim 11. kupasını havaya kaldırığında hem geçmişi hem de geleceği mağlup edecek.
His Kaybı
Hepimiz bir süreliğine kadınlar tenisinin bir problem yaşadığını, sıkıntılı bir dönemden geçtiğini düşünenlerdendik. Aslında haksız bir düşünce de değildi bu. Tüm slam’lerin Serena Williams’ın hükümdarlığında geçtiği bir dönemin ardından pek çok slam’de farklı farklı şampiyonlar, finalistler hatta yarı finalistler gördük. Misal beş yıl evvel burada mutlu sona ulaşan Sofia Kenin, şu anda dünya sıralamasında 81. sırada. Bir sene sonrasında şampiyonluk yaşayan Naomi Osaka ise doğum arasının ardından ancak 50. sırayı görebilmiş durumda ve bugün hâlâ daha rekabetçi kalamadığı denklemde tenisi bırakabileceğinin sinyallerini veriyor. 2022 edisyonunda zafere ulaşan Ashleigh Barty ise şu anda tenis dahi oynamıyor. Bu tabloya baktığında bir sporseverin kadınlar tenisinin bir problem yaşadığını düşünmesi gayet doğal.

Doğal olmayan ise bu tablonun geçmişte kaldığının henüz idrak edilememiş olması. Bugünlerde kadınlarının tenisinin yaşadığı en büyük problem mütemadiyen bir problem olduğu bahsinin gündemde yer kaplaması. Birçok sporsever, kadınlar tenisini sürükleyen bir veya birden fazla yıldızın olmadığını, Grand Slam’ler başta olmak üzere pek çok büyük turnuvanın devamlı farklı sporcular tarafından kazanıldığını düşünmekte. İşin tuhaf yanı bu tartışmanın yaklaşık dört-beş yıl öncesinin tartışması olması ancak birçoklarının henüz bugün nerede olduğumuzu tam olarak hissedememesi. Bugünlerde kadınlar tenisinin yaşadığı sorun bir istikrar probleminden ziyade bir his kaybı.
Gelin, Iga Swiatek’in zafere ulaştığı 2022 Fransa Açık’la birlikte ortaya çıkan tabloya bir göz atalım. O tarihten bugüne oynanan 11 finalin dördünü Swiatek, üçüncü Aryna Sabalenka, birer tanesini ise Elena Rybakina ve Coco Gauff kazandı. İşin daha da keyifli yanı oturulabilecek 22 finalist koltuğu vardı ve bu koltukların 15’i aynı beş isim tarafından dolduruldu: Iga Swiatek, Aryna Sabalenka, Elena Rybakina, Coco Gauff ve Ons Jabeur. Birkaç senedir kadınlar tenisi hakkında yapılan istikrarsızlık tartışmaları geçmişin ürünü haline gelmiş durumda. Iga Swiatek’in 6-0’lık bagel’ları, Aryna Sabalenka’nın yere her bastığında kortu titrettiği adımları, Coco Gauff’un uzun yıllardır ilmek ilmek dokuduğu kariyeri, Jasmine Paolini ve Jessica Pegula gibi isimlerin muntazam şekilde idare ettikleri kariyerleri korta bakanlar için müthiş bir seyir anlamına geliyor.
Şüphe Bulutları
Üst üste üç şampiyonluk, iki yıllık aranın ardından bir üç sene daha şampiyonluk… Baktığınız zaman bunun doksanlı yıllara damgasını vuran Chicago Bulls takımının en büyük başarısı olduğunu düşünebilirsiniz. Muhtemelen haklı da olursunuz. Bir sporsever bundan başka nereye bakar ki? Dönemin Bulls Basketbol Operasyonlarından Sorumlu Başkan Yardımcısı Steve Schanwald ise biraz farklı bir düşünceye sahip. O yaşadıkları günü değil, henüz yaşamadıklarını düşünüyordu ve en büyük başarılarından bahsederken Michael Jordan basketbolu bıraktıktan sonraki sezonda kombine satabilmelerini işaret ediyordu: “Spor sektöründe zaferler geçicidir, uçar gider. Doksanlı yıllarda şampiyonluklar kazanırken oyuncularımız yaşlanıyordu ve o kaçınılmaz düşüşe karşı hazır olmak için hakikaten çok çalışmıştık.”

Serena Williams ve Roger Federer’in artık alışıldık yoklukları, Rafael Nadal’ın vedası, Novak Djokovic’in her geçen gün yaklaşan emekliliği derken tenis en görkemli çağına son noktayı koymaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz yıl ilk kez Büyük Üçlü’nün üyelerinden herhangi biri Grand Slam finallerinde yer alamadı. En son bu duruma benzer bir şeyi deneyimlediğimizde takvimler 23 yıl öncesini gösteriyordu. Serena Williams’ın vedasının ardından kadınlar turunun ne kadar büyük problemlerle boğuştuğu ise herkesin malumu. Tenis sporunun yeni dönem hazırlığı esasında hiçbir problemle bir araya gelinmese dahi büyük bir problem. Ancak bir de üstüne şüphe bulutları eklenince…
Bugünlerde erkekler tenisinin bir numarası Jannik Sinner ve kadınlar tenisinin iki numarası Iga Swiatek, doping şüphesiyle tenis kamuoyu tarafından gözaltına alınmış durumda. İlk evvel Sinner, geçtiğimiz Ağustos ayında doping ağına takılmıştı. Hemen ardından ise iki ay sonra Iga Swiatek benzer bir süreçten geçti. İkisi de soruşturmalar geçirdiler, savunmalarını yaptılar ve savunmalarının makul bulunduğu noktada şimdilik aklandılar. Sporseverlerin hoşuna gitmeyen taraf ise süreçlerin bizatihi kendisiydi.
İki isim de soruşturmalarının devam ettiği sırada turnuva oynamadılar ve turnuvaları neden oynamadıkları sorularını bazen yanıtlamadılar, yanıtladıklarında ise muhtemelen yalan söylediler. İşin şüphe uyandıran tarafı da tenisin en üst seviye yıldızlarına tanınan bu alan oldu. Bu süreçlerin kamuoyundan gizli biçimde yürütülmesi, tüm olaylar gelip geçtikten sonra “Böyle böyle oldu” denilmesi birçok sporseverin tadını kaçırmış durumda. 2025 hem Sinner hem Swiatek hem de tenis sporu için kritik olacak. Sporun masumiyet karinesi normalin biraz dışındadır. Jannik’in ve Iga’nın oynamaktan, kazanmaktan başka çareleri yok.
Gökyüzü
Böyle bir şeyi sanırım hiç yaşamamıştık. Türk tenisi daha önce de tur düzeyinde turnuva kazanan oyuncu çıkarmış, elemelerden gelerek Grand Slam’lere katılan sporcular görmüş hatta o turnuvalara direkt ana tablodan giren yıldızlar dahi çıkarmıştı. Zeynep Sönmez’i farklı kılan ise henüz 22 yaşında bu üç kategoriyi de çok hızlı bir şekilde geride bırakması oldu. 2024 takvim yılında önce Roland Garros’ta elemelerden gelerek ana tablo gören Zeynep, sene sonuna yaklaşırken Merida Açık’ta final gördü ve ülkesine şampiyonlukla döndü. Bu, Türk tenisinin en son 2016’da Çağla Büyükakçay’ın İstanbul’daki zaferiyle gördüğü bir seviyeydi ve bu zafer Zeynep’i önce dünya 91 numarasına, ardından yıl sonu açıklanan listede 88. basamağa götürdü.

Genç yıldız, Avustralya Açık’ta pazarı pazartesiye bağlayan gece 03.00’te ev sahibi ülkeden dünya 150 numarası Talia Gibson’la karşı karşıya gelecek. Tenis üzerine kafa yoran pek çok kimse ve bilhassa tenisçilerin kendileri eleme müsabakalarıyla uğraşmadan direkt ana tablodan turnuva görmenin epey rahatlatıcı bir şey olduğunu ve bu durumun fark yaratan unsur olarak gösterilebileceğini söyler. Zeynep ilk kez Melbourne’da böyle bir şey deneyimleyecek. Gibson engelini aşması halinde ise ikinci turda Paula Badosa-Xin Wang eşleşmesinin galibiyle oynayacak. 22 yaşındaki, henüz yolun başındaki tenisçi uzun bir yolculuğun başında ve tüm bu yolculuğun bir hengameye dönüşmemesi kritik.
Önce Melbourne’da, sonrasında ise 2025 takvim yılında tenisi düzgünce ele almak elzem olacak. Tenise dair hafızası ve yaşanmışlıkları kuvvetli olmayan bir ülkenin henüz 22 yaşındaki bir gencin neler başardığını ve bu başarıların ne anlama geldiğinin tespitini iyi yapması gerek. Zeynep’in Melbourne’da bir tur geçmesinin ne anlama geldiğine, bu sene 500’lük bir turnuvada final oynamasının nasıl bir anlam taşıdığına, bu başarıların ülkemizdeki tenis organizasyonun kusursuz şekilde çalıştığını gösterip göstermeyeceğine dair vereceğimiz cevaplar sandığımızdan çok daha önemli olacak.
Türk sporu bugünlerde yeni yıldızlarını müjdeliyor. Yeni Kıta’da Alperen Şengün’le, Eski Kıta’da Arda Güler’le zirvesini gördüğümüz bu temsiliyet, olimpiyat oyunlarında Kuzey Tunçelli, Ersu Şaşma, Mete Gazoz, Hatice Akbaş gibi isimlere varıyor. Zeynep Sönmez bu temsiliyetin en güzel koltuklarından birine oturabilir. Melbourne’de uçmanın tadına varması ve o noktadan sonra gözleri gökyüzüne dönük olarak yürümesi en büyük temenni.
ÖNE ÇIKANLAR

Kilo kontrolü, sağlıklı yaşam tarzının sürdürülmesi için kritik bir unsurdur. Kiloyu dengelemek; genetik yapı, yaş, cinsiyet, yaşam biçimi ve çevresel etkenler gibi birçok faktörden etkilenir. Bu noktalar bazen kilo yönetimini zorlaştırsa da dengeli beslenme ve düzenli fiziksel aktivite, sağlığı desteklemek ve kilo …

Hemen hemen herkesin günlük yaşamında karşılaştığı sürekli açlık hissi, neden kaynaklandığını tam olarak anlamakta zorlanılan bir durumdur. Gün boyunca düzenli öğünler tüketmenize rağmen açlık hissetmeye devam ediyorsanız, bu durumun arkasında birden fazla neden olabilir. Vücudun açlık sinyallerini tetikleyen …

İnsanlık, yüzyıllardır gençliği ve sağlığı korumanın sırlarını arar durur. Günümüzde bu arayış, bilimsel araştırmalar ve teknolojik gelişmeler sayesinde hiç olmadığı kadar ileri bir noktaya ulaşmıştır. Harvard Üniversitesi’nde genetik profesörü olan Dr. David Sinclair, yaşlanma sürecini anlamak ve yavaş…