Protagonist
Aston Villa’nın eski şaşaalı günlerine dönüşü ihtimal dahilinde. Sürecin perde arkasında ikinci kez Premier Lig macerasına atılan keskin bir zihin var.
Geride bıraktığımız on yıla damga vuran ve günümüzde en üst seviyedekiler -ya da A sınıf- olarak takdir gören antrenörlerin hemen hemen hiç şaşmayan bazı ortak özellikleri bulunuyor. Bu grubun üyelerinin 50’li yaşlarının başlarında olduklarını, 2000’lerin sonunda başlayan kariyerlerinin ikinci on yılında yer aldıklarını ve yollarının çoğunlukla Premier League’de kesiştiğini göreceksiniz. Pep Guardiola, Jürgen Klopp, Mauricio Pochettino, Antonio Conte, Erik ten Hag ve Thomas Tuchel… Elbette Carlo Ancelotti veya Zinedine Zidane gibi ezber bozan figürler de var. Ama bu isimleri oldukça kendine has dinamikleri olan Real Madrid faktörüyle açıklamaya çalışıp bir kenara koyarsak aslında elimizde yeterince homojen bir antrenör grubu kalıyor.
Futbolcuların kariyer seyrinin kabaca 20 yıl olduğu ve 18-38 yaş arasını kapsadığı, futbolla ilgilenen hemen herkesin kolayca kabullendiği bir gerçektir. Bu yirmi yıllık dönemin ilk kısmı, oyuncunun profesyonel futbol dünyasında kendini bulmaya çalıştığı ve formasyon olarak adlandırılabilecek dönemi; 20’li yaşların ortaları ve sonları ise çoğunlukla kariyerinin zirvesine çıktığı olgunluk dönemini içerir. İstisnalar yine burada da olur. 30’undan sonra kendini bulmaya başlayanlar veya zirvesini 20’li yaşların başında görüp erken bir düşüş yaşayan örneklerin sayısı da hiç az değildir. Ama günümüzde Avrupa’nın önde gelen kulüplerinin 20’li yaşlarının sonuna gelen oyuncularla yüksek maaşlı sözleşmeler yapmaya son derece çekingen yaklaşması esasında bir kabullenişin tezahürüdür: Kariyerin ikinci yarısında, yokuş aşağı iniş başlar.
Antrenörlerin de futbolculara benzer bir kariyer döngüsünü izlediği nispeten daha az dikkat çekmiştir. Onlarınki ortalama bir on yıl daha uzun ömürlüdür ve kabaca 30 yıl süren kariyerlerinin olgunluk dönemi genellikle ikinci on yıla rastlar. Kendini en üst seviyede ispatlamak isteyen futbolcuların Şampiyonlar Ligi’nde boy göstermeye can atması misali Premier League de 2000’lerin ortalarından itibaren çıkıştaki antrenörlerin uğrak noktası hâline gelmiştir. Diğer liglerle arasındaki finansal uçurum bu dönemlerde belirginleşmeye başlayan Premier League’de, kulüpler sahip oldukları gücü sportif başarıya dönüştürebilmek için yıldız statüsündeki antrenörleri ithal etmeye ihtiyaç duyduğunu fark eder. Jose Mourinho ve Rafa Benitez ile başlayan süreç, Roberto Mancini veya Juande Ramos gibi isimlerle sürer; Pep Guardiola ve Jürgen Klopp’un dahil olduğu 2010’lar ortasında ise ciddi bir ivme kazanır. Öyle ki Premier League artık Avrupa’nın diğer büyük liglerinde önemli başarılar kazanan veya oyun felsefeleriyle dikkat toplayan antrenörler için bir sonraki durak ya da ulaşılması gereken son adım hâlini alır.
Antrenörlük kariyerinde 19. yılını dolduracak olan 51 yaşındaki Unai Emery, tam da bu bağlamda rüştünü ispatlamak üzere Premier League’de ikinci kez şansını deneyecek. İlk kupasını 2013-14 sezonunda Sevilla ile Avrupa Ligi’ni kazanarak elde eden İspanyol antrenör, o dönemden bu yana hemen her sezona bir kupa sığdırdı; boş geçtiği sezonlarda ise Arsenal’la Avrupa Ligi’nde final ve Villarreal’le Şampiyonlar Ligi’nde yarı final oynadı. Uzun yıllardır ve üstelik istikrarlı da biçimde başarılı olan Emery’i en baştaki ayrıcalıklı antrenör grubundan bir miktar ayrı tutansa temelde iki faktör oldu: albenili ya da modern tabirle proaktif bir oyun felsefesini tam manasıyla gösterememesi; ama bundan da önemlisi, travmatik Arsenal dönemi.
20 yılı aşan Arsene Wenger rejimi sonrası antrenör tercihinde ince eleyip sık dokuyan Arsenal’in Emery’de karar kılması veya bunun öncesinde Avrupa anakarasının en güçlü birkaç kulübünden biri olan Paris Saint-Germain’de çalışması, aslında onun ne denli el üstünde tutulduğuna dair önemli göstergelerdi. Fakat en tepeye layık görüldüğü her iki tecrübesinde de Emery’nin oralara ait olmayabileceğine dair bazı emareler ortaya çıktı; bu görevleri taşıyabilecek karizmaya ne ölçüde sahip olduğuna dair soru işaretleri vardı. Orta ölçekli kulüplerde, genellikle öncelikle rakibe önlem alma odaklı -ya da modern tabirle, reaktif- oyun felsefeleriyle çıkış yakalayan Emery, Arsenal ve PSG -hatta çok öncesinde Spartak Moskova- gibi oyuna hükmetmenin zorunluluk sayıldığı kulüplere uyum sağlamakta zorluklar yaşadı. Sezon ortasında biten Arsenal döneminin en akılda kalan öğesi ise karikatürize edilen bozuk İngilizcesi oldu.
Bask yöresinin tipik özelliklerini gösteren bir taktisyen olarak tanımlanabilecek inatçı ve son derece çalışkan -hatta işkolik- Emery’nin ikinci Premier League denemesini esas ilgi çekici kılansa tam da onu önceki denemelerinde başarısız kılan yönlerinin üzerine gidiyor ve onları değiştirmeye çalışıyor oluşu denebilir. Arsenal sonrası kendini çok daha rahat hissettiği bir ortama dönen ve Villarreal’de tekrar kendini bulan Emery, ilk olarak geçen sezon Newcastle tarafından istenmiş fakat doğru takım ve doğru zaman olmadığını düşünerek bu teklifi reddetmişti. Emery’nin Villarreal’i bir ara basamak olarak kullanacağı ve en kısa süre içinde tekrar Premier League’e dönmek istediği bizzat kendisinin de dillendirdiği bir meseleydi. Geçtiğimiz yaz verdiği bir röportajda bir dahaki sefere daha iyi bir İngilizceyle geleceğinden bahsetmişti.
Emery’nin Kasım ayında başa geçtiği Aston Villa, pek çok açıdan daha önce çalıştığı ve başarılı olduğu orta ölçekli kulüpleri andırıyor: Ligin en iyilerinin bir altındaki grupta yer alan, köklü bir tarihi olan, en büyük şehrin değil ama onun bir altının en büyük takımı. Sanırım bu tanımlama önceki kulüplerinden en çok Valencia’yı andırıyor. Öte yandan şu anki Villa’yı o dönemki Valencia’dan ayıran önemli bir fark var: Aston Villa’nın Amerikalı sahipleri kulübü bir sonraki aşamaya taşımak için gerekli finansal desteği göstermeye hazır görünüyorlar. Ayrıca aksanınızın bozukluğu Birmingham’da o kadar da önemsenmeyebilir ve Villa taraftarı için maçların kazanılması, oyun estetiğinden önde gelir. Bu kez doğru takım ve doğru zaman gibi duruyor.
Bunun ötesinde, Unai Emery de Valencia’daki ve hatta Sevilla’daki Emery değil. Arsenal ölçeğindeki bir kulübe geçiş yapmanın gerekliliklerinin belli ki farkında olarak henüz ilk basın toplantısında sıkça ‘protagonist’ tabirini (İspanyol futbol terminolojisinde oyuna hükmeden taraf, ana kahraman) kullanmış ve oyunu bu şekilde -topa sahip olarak ve kaybedince yoğun bir pres yaparak- oynayacaklarının altını kalın bir şekilde çizmeye çalışmıştı. Emery’nin Arsenal’i oyunun protagonisti olduğu sekansları zaman zaman gösterse de bu iddiayı asla tam olarak gerçekleştiremedi ve nihayetinde onu görevinden eden bu oldu. Villa’daki ilk basın toplantısında ise böyle bir taahhütte bulunmamış olmasına karşın (İki hedefi olduğunu söyledi: Villa ile kupa kazanmak ve Avrupa’da yer almak) takımın oyun stilinde bariz bir farklılık gözüküyor.
Villa hâlâ tam olarak bir topa sahip olma takımı değil ve oyunun ‘antagonisti’ olmayı daha iyi beceriyor. Bununla beraber Emery’nin Villarreal’de de kullandığı, kenarlarında iki merkez orta saha oyuncusunun olduğu 4-4-2 formasyonu ile rakibi ‘üzerine çekmeye çalışıyor’; bir başka popüler antrenör Roberto De Zerbi’nin topa sahip olma oyununu andıran bir stili yerleştirmeye uğraşıyorlar. Emery’nin takımı kendi yarı sahasında yerden kısa paslar yapıyor ve hatta bilerek oyunun bu fazını uzun tutarak rakip takımı baskı yapmaya davet ediyor. Eğer baskı gelir ve bu baskıdan da yerden ayağa paslarla çıkmayı başarabilirlerse, rakibin hazırlıksız yakalandığı ‘mini kontra ataklar’ ortaya çıkıyor. Emery’nin stilini en iyi yansıtan ve bundan en fazla faydalanan, Boubacar Kamara – Douglas Luiz ikilisi oldu. Modern futbol jargonuyla söylenecek olursa tipik birer ‘pres dirençli’ orta saha oyuncusu gibi oynuyor ve -her ne kadar pasla çıkmaya çalışırken birkaç gole mal olmuş olsalar da- belli ki bundan fazlasıyla keyif alıyorlar.
Emery’nin başa geçtiği günden bu yana Premier League’de Aston Villa’dan daha fazla maç kazanan yalnızca iki takım var: ilk iki sıradaki Arsenal ve Manchester City. 1982 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonunun tekrar Avrupa’da yer alacağı günler çok uzak olmayabilir. En olgun dönemindeki Emery ve düşüşteki Tottenham, Chelsea, Liverpool gibi kulüpler, Villa’nın hızla yukarıya tırmanması için önemli bir fırsat sunuyor.
ÖNE ÇIKANLAR
Kahve tutkunlarının vazgeçilmezi olan latte çeşitleri arasında özellikle kış aylarının favori içeceklerinden biri toffee nut latte’dir. Karamel ve fındık aromasının espresso ile muhteşem uyumunu yakalayan bu içecek, hem kafelerde hem de evde hazırlanabilen lezzetli bir alternatif sunar.
Kan şekeriniz gün boyu kendinizi nasıl hissettiğiniz ile enerji seviyelerinizi önemli ölçüde etkiler. Kan şekeri seviyesini korumak ise uzun vadeli sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Birçok etken kan şekeri seviyenizin değişmesine neden olabilir. Bunlardan biri de beslenme şeklidir. Yaşam tarzınızı oluşturan seçimlerin içinde …
Kilo kaybı ve sağlıklı yaşam için günde 10 bin adım atmanın gerektiğini muhtemelen duymuşsunuzdur. Peki 10 bin adımın kalori yakma potansiyelini tam olarak biliyor musunuz? Günde 10.000 adım yürüme fikri, dünya çapında da popüler hale gelen bir fitness hedefi haline geldi. Başlangıçta insanları …