EURO 2024’te İspanya: Ekol
İspanya, büyük çoğunluğun takdirini kazanarak EURO 2024’te mutlu sona ulaştı. Köklerine ve ekolüne sabit kalarak…

2024 Avrupa Futbol Şampiyonası Finali’nin ikinci yarısı başladığında ekranın altında takımların sahadaki 11’leri belirdi. İspanya’da bir değişiklik dikkat çekiyordu: Manchester City’li Rodri oyundan çıkmış, yerine Real Sociedad’lı Martin Zubimendi girmişti. Rodri, halihazırda takımın en ihtişamlı kariyere sahip oyuncusuydu. Üstelik bölgesinde dünyanın en iyisi, İspanya’nın alan kullanımı ve pas oyunu temelli sisteminin metronomuydu. Zubimendi elbette birkaç yıldır çıkış yapan Sociedad’ın önemli bir parçasıydı ama uluslararası kariyerindeki büyük maçları Rodri ile mukayese kabul edecek cinsten değildi. Yapacak bir şey yoktu. Değişiklik zaruriydi. İlk yarının sonlarına doğru rakip hücumu durdurmak için müdahalede bulunan orta saha yıldızı sakatlanmıştı.

Birçok takım için bu, bir soruna hatta bir katastrofa yol açabilirdi. Fakat İspanya o takımlardan değildi. Zubimendi alan kontrolünde, pres başlangıcında ve top aldıklarında hatasıza yakın oyunuyla İspanya’yı rakip kaleye taşıdı. Golü erken buldular, İngiltere’yi sersemlettiler. Sonrasında golü yeseler de zafere giden skoru elde edip kupaya uzandılar. Bu, bir nevi İspanya ekolünün zaferiydi. Orta saha fabrikası, yıldızını aramamıştı…
Zarif Pas Makineleri
Barcelona Antrenörü Helenio Herrera, 1960’ta Inter’in başına geçtiğinde Moratti Ailesi’nin amacı, kulübü İtalya’nın ve Avrupa’nın zirvesine taşımaktı. Herrera, 1961’de bu amaca giden ilk büyük hamlesini yaptı. Barcelona’dan talebesi, İspanyol oyun kurucu Luis Suarez’i Milano’ya davet etti. 300 milyon lirete yakın transfer ücreti, o güne kadar bir futbolcu için ödenen en yüksek meblağaydı. İspanyol orta saha o paranın karşılığını verdi. Inter, 1960’larda kıtanın tepesine kurulduğunda direksyonda, takımın beyni bugünün moda deyimi ‘regista’ rolünde o vardı…
İspanyol futbolunda orta sahaların etkisi Suarez’le sınırlı değil. Real Madrid çatısı altında hem futbolcu hem de antrenör olarak Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanan ve bunu başaran ilk futbol adamı olan Miguel Munoz da o pozisyonda geçirdi kariyerini. Belki Kupa 1’e ulaşamadı ama hem Real Madrid’in hem İspanya hem de Avrupa futboluna önemli izler bırakan 1980’lere ‘Akbaba Beşlisi’ olarak nam salan takımın yıldızı, ‘Akbaba’ lakaplı golcü Butragueno olsa da orta sahadaki Martin Vazquez resitali için televizyonlarını açan ya da stada gidenlerin sayısı da az değildi.
Onların beş sene üst üste LaLiga’yaba koyduğu ambargoyu Johan Cruyff’un antrenörlüğündeki Barcelona yıktı. Dahası Kupa 1’de de İspanya’nın özlediği başarıya ulaştılar. Takımda birçok uluslararası yıldız vardı elbette ama defansın hemen önünde oynayan genç Pep Guardiola ya da dinamik orta saha Jose Mari Bakero’nun sistemdeki yeri çok önemliydi. 1990’larda Atletico Madrid’in başarısında Jose Luis Caminero’nun, Valencia’nın çıkışında Gaizka Mendieta ve Ruben Baraja’nın, Deportivo’nun göze hoş gelen futbolunda Juan Carlos Valeron’un etkisi büyüktü. Hepsi de zarif, top hakimiyeti yüksek, pas futboluna yatkın isimlerdi.
Sonra Pep Guardiola antrenörlük için kolları sıvayıp hayalindeki futbolu sahaya koymaya başladı. Özellikle pres ve alanları kullanmada akıl hocası Cruyff’tan esintiler çoktu. Fakat Cruyff’un mirasını taşıdığı Total Futbol’da bu kadar yüksek oranlarda bir pas oyunu görülmüyordu. Önce Xavi-Iniesta ikilisini kullandı Guardiola. Sonra da kendi oynadığı dönemdeki pozsiyonu için Busqets’i buldu. Barcelona’nın rakibi ‘bayıltan’ pas ve pres futbolu, Avrupa topraklarında yeni bir hanedanlığın doğuşuna tanıklık etmemizi sağladı. İspanya, kıtanın yeni kralıydı.

Hanedanlık
Barca etkisi milli takıma da yansıdı. Tarihinde 1964’teki Avrupa Şampiyonası dışında bir kupa olmayan İspanya, 2008, 2010 ve 2012’de üç büyük organizasyonu da kazandığında sadece Barca’nın üç silahşoru yoktu orta alanda. Cesc Fabregas, David Silva, Xabi Alonso gibi İspanyol ekolünün vücut bulmuş halleri de taşın altına ellerini sokmuşlardı. Zaman zaman farklı pozisyonlarda oynayarak…
İspanyollar, sadece Barcelona-Real Madrid- milli takım üçgeni ile zirveye tırmanmadılar. Deportivo ile Valencia’nın açtığı yoldan Sevilla, Villareal, Atletico Madrid gibi takımlar yürüdü ve hem Şampiyonlar Ligi hem de UEFA Avrupa Ligi’nde önemli başarılar geldi. Bütün bunlar, Avrupa futbolunu öyle etkiledi ki büyük futbol ülkeleri, ya kendilerini sorgulayıp ‘İspanyalaşmaya’ ya da onlar karşısında kazanabilmek için ekollerinden vazgeçmeye başladılar.
İngiltere, Premier Lig’in de küreselleşmesiyle eskisi gibi tempolu, hava toplarına dayalı oyunu bıraktı ve garantici, savunmaya ağırlık veren bir oyun benimsedi. Almanya, Guardiola’nın Bayern Münih mesaisinin de etkisiyle en İspanyollaşmaya çalışan ‘futbol abilerinden’ oldu. Bekler ve santrforlar hususunda kıta futboluna yön veren Almanya, elindeki en iyi bek oyuncusu Philip Lahm’ı orta saha kaydıran, ‘harbi 9’lar yerine Barca modeli sahte 9’la sahaya çıkan bir takıma dönüştü.

İtalya da değişimden nasibini aldı. Eski usül sert savunma futbolunu bırakmaları gerektiğini düşündüler. 10 numaralarını askıya aldılar ve hücumcu antrenörlere milli takımda şans vermeye başladılar. Sonra 10 yılda eski dönemlerde yetişen isimler dışında ‘kemik’ İtalyan stoperler ya da ne olursa olsun golü bulan Alman golcüler izleyemememizin nedeni de biraz buydu.
Bütün bu değişimler yaşanırken 1990’larda Aime Jacquet ile savunma ağırlıklı bir takım inşa eden Fransa ve pas makinesi İspanya, istikrarlarını korudu. Futbolun ‘kötü çocuğu’ savunmacı Fransa oldu. Filmin kahramanı ise pas yapan İspanya. Arada şampiyonlar değişse de o şampiyonların bir sonraki turnuvada o oyunla sahaya çıkacakları garanti değildi ama bu iki takım hep aynı felsefe ile sahadaydı.
Fuente ve Değişim
İspanya Milli Takımı, 2012’den sonra başarısız sonuçlar alsa da pas oyununa devam ettil. Yine de bir şeylerin değişmesinin gerektiği hissediliyordu. Pas oyunu biraz karikatüre dönmüştü. Yüzde 80 küsurlarla topa sahip oluyorlar ama eleniyorlardı. Tıpkı 1990’lar ve 2000’lerin başında olduğu gibi o ‘basiretsiz’ döneme geri dönülüyor gibiydi…
Luis de la Fuente, İspanya’nın başında 2024 Avrupa Şampiyonası’na geldiğinde birçokları için kapalı kutuydu. Hatta altyaşlarda büyük başarılar elde etse de bazıları için büyük sahne ona bir boy büyük gelebilirdi. Ama İspanya, Hırvatistan karşısında turnuvanın ilk maçına çıktığında Fuente’nin değişim için gerekli dokunuşları yaptığı hissedildi.
İspanya, Xavi-Iniesta ikilisinden sonra bir türlü bulamadığı direkt orta saha oyuncusunu nihayet Fabian Ruiz’le bulmuştu. Kötü oynadıkları dakikalarda Ruiz’in kaptığı topu hemen asiste çevirdiği pozisyonla golü buldular. Sonra da onun ayağından tam manasıyla bir ‘Ruiz golüyle’ farkı ikiye çıkarıp turnuvaya iyi başladılar.
Sadece Ruiz’le sınırlı kalmadı dokunuşlar. İspanya, altın jenerasyonunda dahi Nico Williams ya da Lamine Yamal gibi net kanat oyuncuları kullanmamıştı. O dönemki yıldız orta saha bolluğu, bu isimlere yer bulma çabası bunda etkiliydi elbette ama bu iki taze kan ”Anca top çevirirler” eleştirilerine nokta koymak için doğru hamlelerdi. Harika bir sezon geçiren Alejandro Grimaldo ile değil de Premier Lig’de alay konusu olan Marc Cucurella ile savunma hattını oluşturmak da bir diğer cesaret göstergesiydi Fuente için. Merkez savunmadaki potansiyel sorunları savunma yönü ağır basan iki bekle gidermeye çalıştı ve başarılı oldu.
Dahası da var… İspanya, neredeyse her zaferinde farklı bir kahraman çıkardı. Fabian Ruiz ilk maçı kopardı. Williams, İtalya sağ beki Giovanni Di Lorenzo’nun kabusu oldu ve İtalya’yı alabora etti. Rodri, krize girer gibi oldukları Gürcistan maçında yapacağını yaptı. Almanya maçında bir başka cevher Pedri sakatlandığında Dani Olmo sahneye çıktı. Aynı maç içinde turu getiren ise Mikel Merino oldu. Sonra Yamal yeşil sahada altın misali parladı… Noktayı ise “Çok Real Sociedad oyuncusu var” eleştirilerine cevap mahiyetinde Mikel Oyarzabal koydu.

İspanya, birçok şampiyona nasip olmayan bir şekilde tüm maçlarını kazanarak kupaya uzandı. Belki daha da zor bir işe imza attılar ve turnuvayı takip eden herkesin hakkını verdiği bir şampiyon oldular. Kupayı kaldırdıklarında “Ama hak etmediler” diyen var mıydı acaba? Böyle düşünenler varsa da “En önemli oyuncuları sahada değilken bile üstün oynadılar” diyerek onlara hayranlıklarını sunanlardan fazla değildir.
İspanya’nın bu jenerasyonunu Dünya Kupası’nda ve büyük ihtimal daha sonraki Avrupa Şampiyonası’nda da izleyeceğiz. Belki başarı olacak filmin sonunda belki de hayal kırıklığı. Emin olduğumuz bir husus var ama. Büyük ihtimal diğerleri yenilenmeye ya da ekol bulmaya çalışırken onlar makineyi aynı ritimde aynı sistemle çalıştıracaklar…
ÖNE ÇIKANLAR

Kilo kontrolü, sağlıklı yaşam tarzının sürdürülmesi için kritik bir unsurdur. Kiloyu dengelemek; genetik yapı, yaş, cinsiyet, yaşam biçimi ve çevresel etkenler gibi birçok faktörden etkilenir. Bu noktalar bazen kilo yönetimini zorlaştırsa da dengeli beslenme ve düzenli fiziksel aktivite, sağlığı desteklemek ve kilo …

Hemen hemen herkesin günlük yaşamında karşılaştığı sürekli açlık hissi, neden kaynaklandığını tam olarak anlamakta zorlanılan bir durumdur. Gün boyunca düzenli öğünler tüketmenize rağmen açlık hissetmeye devam ediyorsanız, bu durumun arkasında birden fazla neden olabilir. Vücudun açlık sinyallerini tetikleyen …

İnsanlık, yüzyıllardır gençliği ve sağlığı korumanın sırlarını arar durur. Günümüzde bu arayış, bilimsel araştırmalar ve teknolojik gelişmeler sayesinde hiç olmadığı kadar ileri bir noktaya ulaşmıştır. Harvard Üniversitesi’nde genetik profesörü olan Dr. David Sinclair, yaşlanma sürecini anlamak ve yavaş…