Hanedanın 5 Sırrı
2010’larda başlayan Golden State Warriors çağı, NBA tarihine geçti ve etkisini hâlâ sürdürüyor. Modern dönemin kendine has hanedanını beş maddede inceliyoruz.
İÇİNDEKİLER
9 Ocak 2022 akşamı, Klay Thompson 941 gün sonra ilk kez NBA parkesine adım attığında Golden State Warriors hâlâ geçmişte yaşayan bir takımdı. 2015’ten itibaren beş final gören ve üç şampiyonluk kazanan ekibin işleri yeniden yoluna koyup koyamayacağı merak ediliyordu. 2021-2022’ye harika başlamasına rağmen Warriors, basketbol haritasındaki yerini görmeye çalışıyordu. Stephen Curry’nin sağlıklı bir sezon geçirmesi anahtardı; Draymond Green’in savunma liderliği, Andrew Wiggins’in çift yönlü katkısı umut vericiydi. Jordan Poole’un yükselişi de aradıkları ekstra skor gücünü müjdeliyor gibiydi. Yine de beklemek gerekiyordu. Klay’i sağlıklı görmeden karara varmak, eskisi kadar sağlam görünmeyen Warriors rotasyonuna büyük hayaller bağlamak zordu.
Sonra ne oldu? Önce Klay’in olağanüstü “Hoş bulduk” smacı geldi. Akabinde ise işler biraz karıştı. Üç yıl sahalardan uzak kalan Golden State efsanesi, henüz beklenen katkıyı veremeyecek gibiydi. Yine de enseyi karartmaya gerek yoktu. Warriors 53 galibiyet, 29 mağlubiyetle Batı Konferansı’nı üçüncü bitirdiği sezonda kusursuz değildi ancak etkileyiciydi. Ve zaten kusursuz olmasına da lüzum yoktu. Kevin Durant’in Brooklyn’e gitmesinden beri yeni hanedanını arayan NBA’de ortalığı yakıp yıkan bir dev yoktu. Play-off başka bir hikâye olacaktı ve orada yetenek kadar tecrübeyle adaptasyonun önemi de ortaya çıkacaktı. Öyle de oldu. Warriors, Nikola Jokic’in sürüklediği Denver Nuggets’ı 4-1’le geçti. Seri ortasında Ja Morant’i kaybetmesine rağmen iyi direnç gösteren Memphis Grizzlies’e 4-2 ile “Güle güle” dediler. Luka Doncic liderliğindeki Dallas Mavericks ise 4-1’le uğurlandı. 2022 NBA Finali’nde eşleştikleri Boston Celtics’i 2-1 geriye düştükleri serinin sonunda 4-2’yle geçip Curry çağındaki dördüncü yüzüklerini elde ettiler.
Peki neydi Warriors’ın sırrı? Her şeyin değiştiği, mutsuz yıldızların bir şehirden diğerine gittiği, takas isteklerinin organizasyonları kaynar kazana çevirdiği bir dönemde nasıl istikrarlı kalabildiler? Durant’in 2019 yazındaki ayrılışından sonra, iki sezon play-off’a kalamadıktan sonra nasıl NBA’in zirvesine dönebildiler? Dilerseniz biraz işimizi zorlaştıralım ve sırlarını beş maddeye sığdırmaya çalışalım. Aslında bu yazıyı 100 maddeye kadar götürebiliriz. Ya da tek bir maddede cevap bulabiliriz, “Steph” diyerek…
1. Steph
Tepeden başlayalım. NBA tarihinin en istisnai süperstarı diyebilir miyiz Curry’ye? Sabrıyla koçunun ve yöneticilerinin uzun vadeli kararlar alabilmesini sağlıyor, çalışma ahlakıyla herkese örnek teşkil ediyor, şutuyla Warriors hücum sistemini başka bir seviyeye taşıyor ve topsuz oyunuyla Steve Kerr’ün oyun prensiplerinin işlemesini sağlıyor. Son play-off serüveni, yalnızca ‘NBA Finali En Değerli Oyuncusu’ ödülünü müzesine koyabildiği için değil, oyununa katabildiği boyutları göstermesi açısından da kritikti. Nuggets serisinde Jokic’in ayaklarına hücum eden ve Poole ile birlikte pota altında cirit atan Curry, Mavericks eşleşmesinde ise ikili oyunlarda Doncic’i hedefledi. Celtics finali ise Curry’nin ihtiyaç duyulduğunda Rockets dönemindeki Harden gibi oynayabildiğini gösteriyordu. Her zaman paylaşımdan yana olan Curry, Warriors hücumunun duvara tosladığı anlarda “Ben tek, siz hepiniz” ikili oyunlarını bile parkeye yansıttı. Bilhassa 43 sayı attığı dördüncü maçtaki perfomansı, şampiyonun kaderini belirledi.
2. Temeller
Steve Kerr’ün Golden State koçluğuna getirildiği 2014 yazından beri Warriors, başka bir basketbol fikrinin peşinde. Bu fikir, Curry ile Klay’in şut yeteneğine ve topsuz oyununa dayanan, herkesin pası ve hareketi düşündüğü, paylaşımcı bir sistemin temellerini attı. Katı setlerin değil, prensiplerin ve konseptlerin peşinde koşan Warriors, akışkan bir stratejiyle NBA’deki modanın tersine gitti. Herkesin ikili oyunlara yüklendiği, basketboldaki bu trendin dünyayı kasıp kavurduğu dönemde onlar topun herkesin eline değdiği, paylaşımcı ve hareketli bir düzene inandılar. En önemli özelliklerinden biri de kurdukları temelleri yeni üyelere öğretebilme becerileriydi. Gary Payton II, nerede şuta nerede toplu perdeye gideceğini öğrendi, Otto Porter ise Steph ile Klay’in koşularına göre nasıl konum alacağını gördü. Nemanja Bjelica, pasör olarak yeri geldiğinde Draymond’ın boşluğunu doldurdu, yeri geldiğinde dış şutör işini yaptı. Warriors, klişeleşen “takım kültürü” kavramının gerçek karşılığıydı. O kültür dışarıda beraber yemekten değil, sahada birbiri için her şeyi yapabilecek isteğe, donanıma ve stratejiye sahip olmaktan geçiyordu.
3. Uyum
Warriors’ın istikrarında takımdaki bütün liderlerin uyum içinde çalışmasının etkisi var. Steve Kerr, Bob Myers, Joe Lacob, Draymond Green, bu yapıda Steph dışındaki liderler olarak sayabileceğimiz isimler. Onların farkı bütün bu seslerin aynı ortamda, üretken biçimde nefes alabilmesini başarması. Tabii ki her şey güllük gülistanlık gitmiyor, Durant’in ayrıldığı sezon yaşanan kaos onların da hep huzur içinde çalışmadığının kanıtı. Fakat işler kötü giderken bile Warriors, doğru noktalara odaklanmayı biliyor. Play-in’de elendikleri geçen sezonun son birkaç haftasında takımca ortaya koydukları savunma performansı, James Wiseman’ın sakatlığı sonrası tamamen Steph etrafında şekillenen hücum sistemi, bu sezona umutla başlamalarının sebebiydi. Yani başkalarının karanlık gördüğü anlarda onlar ışığı bulabiliyorlar. Bu sezon Klay’in form sorunlarıyla boğuştular, finalde Draymond’un tamamen etkisiz kaldığı maçlardan çıktılar. Koç Kerr gerektiği yerde en sert kararları vermek zorunda kaldı.
4. Bütçe
2019 yazı Golden State için dönüm noktasıydı. Başka bir organizasyon, Durant ayrıldığı an şampiyonluk penceresinin kapandığına inanabilirdi. Ama Warriors, bir çıkış bileti buldu. Genel menajer Bob Myers, takım sahiplerinden aldığı yeşil ışık sonrası Durant’i takasla yollamaya ikna etti, Nets’ten D’Angelo Russell’ı aldı. Bir sezon sonra Russell’ı Jonathan Kuminga’ya dönüşecek draft hakkı ve Andrew Wiggins karşılığında takasladılar. Yeni plan hazırdı: Bir yandan gençlere yatırım yapılacak, bir yandan da çekirdeğe eklenen Wiggins ile zirve kovalanacaktı. Patronların maaş yükünü göğüslemesi de bu noktada anahtardı. Warriors, oyuncularına geçen sezon 176 milyon dolar ödedi. Ama NBA’in ‘salary cap’ kuralları gereği tekrar eden maaş tavanı aşımlarından ötürü lüks vergisi cezaları 170 milyon doların üzerine çıkmıştı. Bu da toplam reçetelerini 346 milyon dolara götürdü. Elbette NBA’de çılgın paralar dönüyor ama onların ödediği seviye, çılgınca bir yerdeydi. En nihayetinde bunun karşılığını aldılar mı? Evet. Chase Center gibi para basan bir salona sahipler mi? Doğru. O zaman önümüze bakalım…
5. Savunma
Warriors denildiğinde aklınıza ilk gelen şey ne? Şut, değil mi? En basit tabiriyle, üçlük. Bu organizasyonda her şey Steph ile Klay’in şut yeteneği üzerinden temelleniyor. Ama Golden State, hiçbir zaman şuttan ibaret değildi. Mark Jackson döneminden itibaren savunmayı hep önemsediler. Steve Kerr döneminde ise asistan koç Ron Adams’ın adam değişme savunmasıyla ördüğü stratejileri, NBA’e yön verdi. Mesela Warriors, bu sezon Celtics ile birlikte normal sezonu ligin en verimli savunması olarak noktaladı. Play-off’a kalmadıkları geçen sezon bile bu alanda beşinci sıradalardı. Son 10 sezonda sekiz kez ligin en iyi 10 savunma ekibi arasında yer aldılar. Draymond liderliğinde her pozisyonu adam değişerek savunabilen Warriors, Kevon Looney ile birlikte bu play-off’un ortasından itibaren çift uzunla oynadı ve ribaunt üstünlüğü kurdu. Savunmada Jordan Poole dışında zayıf halkası kalmayan Golden State, Wiggins’in atletizmiyle kanatta da güç kazandı ve Doncic, Tatum gibi yıldızlara karşı daha rahat önlem aldı. Gary Payton II ve Otto Porter Jr.’ın katkıları da savunmayı diri tuttu. Böylece Koç Kerr, finalde bile en az sekiz oyuncuyu sahaya sürebilme fırsatı yakaladı. Elbette hücumları her zaman daha göz kamaştırıcı oldu ama Golden State Warriors, başarının formülünün savunmadan da geçtiğini bildi.
ÖNE ÇIKANLAR
Kahve tutkunlarının vazgeçilmezi olan latte çeşitleri arasında özellikle kış aylarının favori içeceklerinden biri toffee nut latte’dir. Karamel ve fındık aromasının espresso ile muhteşem uyumunu yakalayan bu içecek, hem kafelerde hem de evde hazırlanabilen lezzetli bir alternatif sunar.
Kan şekeriniz gün boyu kendinizi nasıl hissettiğiniz ile enerji seviyelerinizi önemli ölçüde etkiler. Kan şekeri seviyesini korumak ise uzun vadeli sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Birçok etken kan şekeri seviyenizin değişmesine neden olabilir. Bunlardan biri de beslenme şeklidir. Yaşam tarzınızı oluşturan seçimlerin içinde …
Kilo kaybı ve sağlıklı yaşam için günde 10 bin adım atmanın gerektiğini muhtemelen duymuşsunuzdur. Peki 10 bin adımın kalori yakma potansiyelini tam olarak biliyor musunuz? Günde 10.000 adım yürüme fikri, dünya çapında da popüler hale gelen bir fitness hedefi haline geldi. Başlangıçta insanları …